8 Ağu 2023

Hilal Çatak

Hayatta istediğim yere gelemedim. Hak ettiğim kadar değer görmüyorum. Sanki bütün zorluklar üstüme üstüme geliyor. Yorgunum ve nasıl dinleneceğimi bilmiyorum…

Bana çok tanıdık gelen, 10 yıllık koçluk hayatımda mevkisi, makamı, yaşı, kültürü farketmeksizin danışanlarımdan duyduğum ortak cümleler. Bana tanıdıklığının başka bir sebebi daha var. Hayatımın 33 yılını bu şekilde geçirmiş olmam.

Özüne ve potansiyeline doğru farkındalıkla adım atan herkesin mümkün kıldığı gibi artık bu cümleler bana ait değil. Çünkü 10 yıl önce kafamın içinde ki şekli anlamak ve potansiyelimi keşfetmek için bir yolculuğa çıktım ve işe yaradı! Üstelik son 6 yıl hayatımda hiç hayal etmediğim zorlukların içinden geçerken ve hayatım alt üst olurken. Çünkü hayat cesurlara gerçekten torpil geçer. Peki cesur kimdir? Yüzünü başkalarından alıp kendine çevirendir. O zaman hayatta mucizesini kişiye çevirir. İşte torpil dedikleri de budur.

Peki kafamızın içinde ki şekil nedir ?

Ve neden önemli ki?

Çünkü her şey yavaş yavaş kafamızın içindeki şekli alır. İstesek de istemesek de. Farkındalık önce kafanın içindeki şekli fark etmektir. Sonra o şekli değiştirelebilecek güce sahip olduğuna uyanmaktır.

Zira çoğu zaman kafamızın içinde ki şekil, özümüze (potansiytelimize) değil, başımıza gelenlere aittir.

Kafamızın içindeki şekil bilinç altımızdır. Bilinçaltımız bir dönüştürücüdür! İstediğimize değil bildiğimize dönüştürür. İstediğimiz özümüzün çağrısıdır. Bildiğimiz ise özellikle bebeklik ve çocukluk döneminde ki deneyimlerimizle oluşur. Deneyim ise yaşadığımız anılara kattığmız anlamla.

Ve biz çoğu zaman kafamızdaki şeklin ne olduğunu bilmeyiz. Bunun için buz dağı şahane bir örnektir. Buz dağının görünen kısmı istediklerimizi ve görünmeyen kısmı bildiklerimizi anlatır. Psikolaglar bu istediğimiz kısma ‘istediğimiz cennet’, görünmeyen kısmına ise ‘bildiğimiz cehennem’ diyor ve ekliyorlar bildiğimiz cehennem uğruna istediğimiz cenneti yakarız!

Karışık gelmesin, konfor alanı denilen şey işte bu bildiğimiz cehennem!

İnsanlara yardım etmek en büyük istediği iken güven sorunu yaşadığı için koçluk alan danışanımın, koçluk görüşmeleri sonucunda ilkokulda yaşadığı travmadan dolayı insanlardan aslında nefret ettiğini bulması gibi.

Başka bir örnek: aile değeri çok yüksek olan bir danışanım vardı. Girişiminin çok başarılı olmasını ve bunun için de biran önce para kazanıp ailesine kendini ispat etmek istiyordu ancak bir türlü istediği parayı kazanamıyordu. Çıktığımız yolculukta paranın onun için ne demek olduğunu keşfettiği bir yere geldiğinde çok şaşırdı çünkü orada çok para kötüdür ve aileyi mutsuz eder kodu bulunuyordu.

Bu durumu Carls Gustav Jung çok güzel özetlemiştir. Kendisi İsviçreli psikiyatr olup analitik psikolojinin kurucusudur. Bununla birlikte derinlik psikolojisinin Sigmund Freud ve Alfred Adler ile beraber üç büyük kurucusundan birisidir.

Diyor ki;

‘Bilinçaltını bilince taşıyana kadar bir hayat yaşarsınız ve buna kader dersiniz.’

Şahane bir söz. Yıllardır her eğitimde her koçlukta ve her yazımda yazarken aynı heyecanı duyuyorum.

Çünkü demekki bilinç altını bilince taşıyabiliriz ve bambaşka bir hayat mümkün. Demekki yapabildiğimizi sandığımızdan daha fazlasıyız. Demekki potansiyelimiz düşündüğümüzle sınırlı değil ve yine demekki potansiyelimi keşfedersem onunla bambaşka bir performans yaratabilir ve bambaşka bir hayat sürebilirim.

Hindistan’ın en ücra köylerinden Tibetin zirvelerine anadolunun derinlerine kadar binlerce yıllık kadim bilgilere dayanan doğu felsefesinde ‘Uyanış’ dedikleri de bu Öz’ünü keşfet diyen tüm bilgelerin demek istediğide bu. Aynı Delphi tapınağının girişine M.Ö. 6. yüzyılda altın haflerle Yedi Bilge'den biri olarak kabul edilen Sparta'lı Khilon tarafından yazılan ‘ Kendini Bil’ öğretisi gibi.

Peki bilinç altını bilince taşıyacak şey nedir?

Bunu farkındalık olarak duyarız, mindfulness, çeviklik ve yılmazlık olarak da duyarız. Hepsinin özü aynı yere gelir.

Tam burada idrak ve otopilot süreçlerine yakından bakmak gerekir.

Otopilot; bize tanıdık gelen olumsuz duyguyu bize tanıdık gelmeyen olumlu duyguya tercih etmektir. Yani bildiğimiz cehennem uğruna istediğimiz cenneti yakma hali.

Örnek olarak kilo vermeyi çok isteyen birinin akşam eve yorgun argın geldiğinde cips yiyerek kendini ödüllendirdiğini düşünmesini verebiliriz.

İdrak: bilmediği olumlu duyguyu bildiği olumsuz duyguya tercih edebilme farkındalığı. Mesela sevilmeye gerçekten layık olduğu, başardığı milyon tane şey olduğu, daha iyiyi ve güzeli hak ettiği, bu dünyaya razı olmak için değil, ışıldayarak paralayarak, kalbinden geçenleri yapmaya geldiğini farketmesi gibi. Mesela biri iltifat ettiğinde yok canım öyle değil demek yerine, tüm kalbiyle takdiri alıp, teşekkür edebilme hali gibi, yoksa genelde iki ayrı düşünce kuyusuna düşüyoruz, bir tanesi ‘ çok iyi biri de ondan böyle diyor’ kuyusu, ya da ‘nasıl da samimiyetsiz, nazik olmak için rol yapıyor’ kuyusu.

Daha idrakli bir hayat için, parmak izimizin bize anlattığı çok kadim ve derin bir hikaye vardır.

Potansiyelini performasına dönüştürmek için kendine ait eşsiz bir yol bulabilirsin der parmak izimiz! Ve bazen tek ihtiyacımız bir hatırlatıcıdır.

Şimdi sana 10 yıl boyunca kendi dönüşümüm için aldığım tüm eğitimlerden (Adler & Erickson & POY & TPC & Mindfulness, Duygusal Zeka, Çeviklik, Yılmazlık vb.) damıtılmış, kendi verdiğim tüm eğitim ve yaptığım koçluklarımda işe yaramış 5 şahane anahtardan bahsedeceğim.

Bu 5 anahtarı; potansiyelini performansına çevirmek için ihtiyacın olan temeli ayakta tutacak sağlam kolonlara benzetebiliriz. Bilirsin bazen binanın temeli ile değil, kaç katlı olduğu, dekorasyonu, fayansların güzelliği ve odaların büyüklüğü ile ilgilenebiliyoruz. Bu durum hayat çok benzer. Bununla birlikte yaşadığımız tecrübelerden artık çok daha biliyoruz ki asıl olan temeldir. İyi bir temelin varsa kaç katlı bina dikeceğin çok daha eğlenceli ve hayal gücüne kalmış bir sorudur!

Hadi o zaman potansiyelimizi performansa dönüştürecek 5 sırrın açığa çıkaralım!

1. Neye inandığını fark et, çünkü gerçekleşecek!

Neye inanıyorsanız zihniniz, bilicininiz, bilinçaltınız onu gerçekleştrimek için gece gündüz çalışacak.

Herkes görünürde sağlık mutluluk aşk bolluk bereket ister değil mi? İstemeyen var mı? Yok Ama en kökde bazen dünyanın adaletli olmadığına, insanların kötü olduğuna ve eninde sonunda hayal kırıklığına uğrayacağımıza inanırız.

Kökte ne varsa gökte o vardır derler. İnancımız ve isteğimiz hizalı olmadığında tüm sistemimiz inancımızı tekrar tekrar gerçekleştirmek üzerine çalışır.

Hadi bir oyun oynayalım sizinle gerçekten böylemi siz kendiniz deneyimleyin. Şimdi biraz yavaşlama ve hayal gücüne yer açma zamanı!

Şimdi hayalinizde ekşi sulu bir limon hayal edin. Bunu gerçekten hayal etmek için gözlerini bir iki saniye kapatabilirsiniz. Gerçekten hayal ettiğinde onu eline al ve kokla kokusunu içine çek. Şimdi bir tezgah hayal et ve bu tezgahta limonu ikiye kes. Limondan akan suları gör, çekirdekleri gör, daha keskin ekşi bir koku geldi fark et.

Ne hissediyorsun. Ağzın kamaştı mı? Tükürük faaliyeti de biraz artmış olabilir

Bir sorum var. Gerçekten bir limon var mıydı?

Ağzımızın kamaşması ve sulanması bir çok hormonun enzimin ve organın ortak çalışması ile mümkün. Peki tüm sistemi bu şekilde çalıştıran ne?

Çünkü zihin orada gerçek bir limonun olduğuna inandığı anda onun için gerekli tüm sistemi devreye aldı. İnancın gücü budur. Çünkü neye inanırsak zihnimiz onu gerçekleştimek için hizmetimizde! Bu iki hal için de geçerli. Sürüngen beyinden çalıştığımızda dünya kötü bir yerdir ve bütün amacı kendini korumaktır ve zihin hep haklı çıkacak deliller getirip inancını besler. Daha yukarı prefrontal loba çıktığımızda orası bizi insan yapan, kendi üzerimizde düşünmemizi sağlayan, sanat yapan, ve sonsuz olasılıktan çalışan beynimizdir. Bu seferde hayalini mümkün kılacak olana odaklanır ve ona dair kanıtlar seçerek inancını besler. Daha detaylı bilgi için pozitif psikoloji konusu olan Algıda Seçicilik konusuna bakabilirsiniz. Ve neye inancağımızı seçebiliriz!

2. Yeni bir anlam ver!

Kötü diye düşündüğün deneyimlerine öyle bir yeni anlam ver ki, olmak istediğin sana hizmet etsin. Çünkü geçmişin hikayesi değişmeden yeni bir gelecek yazılamaz!!

Başına gelene her zaman sen karar veremesende, onun hayatındaki anlamına sen karar verebilirsin demiş ünlü filozof Epictetus.

Bu yeni verdiğin anlam her denemende, her olmayışta elinden tutacak ve seni yukarı taşıyacak.

Ve biliyorsun ki geçmiş her zaman değişir. Biri ile tanışırsın çok seversin günlerin geçer ve o ilk zamanların hatıralalarını birine mutlulukla anlatırken bulursun kendini. Sonra aradan zaman geçer ve o çok sevdiğin arkadaşını sevemez olursun, bir şey olmuştur ve yollarınız ayrılmıştır ve o ilk anıları anlatırken artık mutsuz ve hüzün dolu birisindir. Olaylar hiç değişmez ama geçmişin hikayesi değişir. Sonra bir zaman yaşadıklarından öğrenmeye karar vermişsen aynı olayı sana çok büyük öğrenmeler sunan eşsiz bir deneyim olarak da anlatmış olabilirsin. Anılar değişmez, ama kişi dönüşüyorsa hikaye de onu yükseltecek şekilde değişir.

Bundan 6 yıl önce hayatım allt üst olduğunda, biz bir arkadaşımı aradım dedimki kendimi işimi kuracağım,koçluk yapacağım ve oğlum için dimdik ayakta duracağım.

+ Aydında bu işi yapan var mı dedi?
- Yok dedim.
+ Ofisin var mı dedi?
- Yok dedim.
+ Paran var mı dedi?
- Ev yok, araba yok, bankada bara yok, hiç yok dedim !
+ Bağlantın var mı dedi, tanıdığım 1 kişi bile yok dedim.
Emin misin Hilal dedi? 16 haftalık kızını kaybettin, oğluna otizm teşhisi kondu, şehir değiştirdin ve eşin tazminatın bitince bütün evi satıp gitti dedi. Kendi işimi kurup potansiyelimi performansıma dönüştürmeyi çok istiyordum ama nasıl yapacağımı bilmiyordum.

O sırada yanıma 5 yaşında bir kız çocuğu geldi ve bana 3 şey söyledi bende arkadaşıma dönüp dedim ki bundan daha çok emin olamazdım!

O kız çocuğu 5 yaşındaki Hilal.

Arkadaşıma cevap verirken okadar emin olmayı her anlatıldığında çok utandığım ve kendimi suçladığım bir anıya yeni bir anlam vererek başardım.

Peki bu anı neydi. Ben ailemin ilk çocuğuyum. Korumacı bir aile de yetişmişim, ve kadar korumacı olduklarını hayal etmenizi istiyorum. Doktora götürdüklerinden diyorlar ki bunu fanusda mı yetiştirdiniz çünkü hiç bağışıklık sistemi yok.

İlk defa bakkala gidip yumurta alıp gelicem,
Soğuk ve yağmurlu bir gün,
Gocugumu giydirip kafamı bağlıyor, sıkı sıkı dikkatli olmamı tembih edip pencereden bana bakacaklarını söyleyip beni yolluyorlar.
Genel olarak çocuk ne yapar ıslanmamak için kafasını eğip hızlıca yumurtayı alıp gelir.
Yok ben öyle yapmamısşım.
Kapıdan çıkar çıkmaz gocuğumun önünü açmışım.
Sonra kafamı açmısım.
Sonra yetmemiş ağımı açmısım ve yağmurları yakalamış gelirken de yumurtaları kırmışım.

Doğal olarak ben büyürken işte bizim kızda ağzını açıp yağmurları topladı diye her mecliste anlatıyorlardı. Her defasında ne kadar utanıp, ne kadar kendimi salak gibi hissettiğimi anlatamam. İşte bu anıya başka bir bakış açısıyla baktığımda gerçek anlamını farkettim, bu anı utanacağım ve kendimi suçlayacağım bir anı değil, hazinemmiş meğerse.

O küçük kız bana başka bir şey anlatıyormuş. Bana hayatımı değiştirecek olan 3 öğretiyi anlatıyormuş.

Dalga geçileceğini biliyorum ve kendim olmaktan vazgeçmeyeceğim diyormuş.
1. Öğreti : Kim ne derse desin kendin ol!

Islanmayı göze al, düşmeyi göze al, kırmayı göze al, Risk al! Diyormuş bana!
2. Öğreti : Risk al!

Sen hayata yağmurun tadına bakmak isteyecek kadar yaşamı aşkla seviyorsun dedi!
3. Öğreti : Yaşamı aşkla sev!

İşte o gün arkadaşımla konuşurken, o küçük kız geldi ve geçmişime yeni bir anlam verdi ;

· Kim ne derse desin umursama, kendin ol dedi!

· İstediklerinin hiç biri olmayabilir risk al dedi, unutma sen zaferden değil seferden sorumlusun diye ekledi!

· Son olarak dediki, hayata öyle bir aşık ol ki, oğlun senin gözündeki ışıktan bir mucize olduğunu anlasın ve sana geri dönsün dedi ve ekledi bir çocuğun ona bakan kişinin gözündeki ışıktan başka hiç birşeye ihytiyacı yoktur!

Ve arkadaşıma dönüp bundan daha çok emin olamazdım dedikten sonra oğluma dönüp dedimki;

Sokaklarda seninle kimse oynamazsa ben seninle oynayacağım, kumda kamyon süreceğiz, bizi tanımayan bir şehirde kimse yanımıza gelmezse sorun yok biz gideceğiz, gidecek bir yer bulamazsa tek tek bütün esnafı gezeceğiz ve ne olursa olsun her akşam seni gülücüklerle yatırıp gülücüklerle uyandıracağım dedim.

6 ay içinde kendi işimi kurdum Aydının en harika okullarında, üniversitesinde ve dünya çapındaki firmalarında koçluk yapmaya başladım, bitmedi daha güzeli, en önemlisi oğlumun 5 doktorun onayıyla tamamen iyileştiğinin haberini aldım.

İşte bir çok şey yeni bir anlam verdiğimde mümkün oldu.

3. Sorularını ne değiştir!

Çoğu insan başına istemedikleri bir olay gelince şunu der?

Neden ben? yine mi ben? Nerde hata yaptım? Suçlu olan kim?

Bunlar işe yaramaz, bunları soran bir kişi istisnasız hayatında aynı olayların farklı versiyonlarını yaşarken bulur kendini!

Sorularını değiştir kaderin değişsin demiş Questionere enstitüsün başkanı Marilee Adams.

İstemediğimiz bir şey başımıza geldiğinde ne sorabiliriz?

· Şu anda iyi olan ne?

· Bu bana ne öğretiyor?

· Seçeneklerim neler?

· Bir dahakine neyi farklı yapacağım?

· Bunun için atacağım ilk adım ne olacak?

Tüm bu soruların cevabını hep yazarak düşünün lütfen, okuyunca dünyayı, yazarak kendimizi öğreniriz.

4. Alışkanlıklarını değiştir!

Bütün sır günlük alışkanlıklarındadır. Başka hiçbir yerde değil!

Kaçta uyandığın, ne okuduğun, ne izlediğin kimin arkadaşlık kurduğun geleceğini belirler!

O yüzden 3 ayda bir kendinize şunu sorun;

Hayallerime / olmak istediğim kişiye hizmet etmeyen hangi alışkanlırımı bırakma zamanı geldi?

Hayallerime / olmak istediğim hizmet edecek hangi alışkanları artık hayatıma alma zamanı geldi?

5. Seni her daim ayakta tutacak ahlak ve erdem ilkelerini belirle!

Einstain bir sözü var, insanı ayakta tutan iskelet ve kas sistemi değil, ahlak ve erdem ilkeleridir demiş.

Ahlak ve erdem ilkelerini bulacağın soru ne olabilir?

Hangi ilkeler beni hayallerime taşır sorusu mu? Hayır değil!

Başarmak uğruna, zaferlerin uğruna neleri yapmazsın?

Bunu çok iyi düşün güzel insan!

Son olarak hayalin ne olursa olsun,

Potansiyelini performansa düştürmek için Malcomx’in dediği gibi;

Uçabiliyorsan uç,

Uçamıyorsan yürü,

Yürüyemiyorsan, emekle

Ama bir şey yap,

Diğerlerinin yapmadığı bir şey yap,

Kendine yapamama ve deneme hakkı ver.

Tüm bunları yapmak için hatırla

Bir mucizeye ihtiyacın yok,

Çünkü mucizenin kendisi sensin!

Hilal Çatak